
Çocuğa değil, çocukla konuşuruz ki, bilgeliklerinin
zenginliği dudaklarından dökülsün.
Felsefe merakla başlar ve tüm çocuklar doğaları gereği birer filozofturlar. Yaşama ilk “Merhaba!” dedikleri günden itibaren keşfe çıkan, bilgiyi aramakta istekli olan çocukların, bu mucizevi merakları ve yaş aldıkça gelen farklı soruları öğrenmelerinin tetikleyicileridirler.
Çocukların anlayışlarının derinleşmesine yardımcı olan şey, yanıtlardan ziyade onların baş döndürücü sorularıdır aslında. “Deniz neden mavi?”, “Kediler neden uçamaz?” türünden sorularla, her “an”, bir öğrenme “an” ı olarak yaşanabilir. Sorularını birlikte araştırır, beraber öğreniriz. Hayal etmelerinin ve engin potansiyellerinin zirvelerinde , kendi biriciklikleri içinde, “öğrenme” nin nasıl oluştuğuna tanıklık ederler çocuklarımız. Öğrenmeyi öğrenmelerine ve bunu sevmelerine önem veririz.
Bir çocuğun kendi bakış açısından başlayarak, dünyayı iç içe geçmiş bağlantıları ve çokluğu içinde görmesi ve yepyeni, alternatif yanıtlara ulaşması, temel yaşam becerilerinin gelişmesi için muhteşem zenginlikler sağlar.
İşte bu bağlamda, meraklarının pekiştirilmesi, öğrenmelerinin sürekliliği ve kendi içsel potansiyellerinin açığa çıkabilmesi için, olabildiğince sade, olabildiğince anlaşılır ve akıcı bir programa ihtiyaç vardır. Anlayışlarının derinleşmesine yardımcı olan sorularla, cevaplarla, “öğrenme an” larıyla, sevgiden sonra ikinci ruhsal besin ve yaratıcılığın sürekli bir göstergesi olan oyunlarla hazırlanan programımızın özünde ve merkezinde, “çocukla olan şefkatli ve destekleyici ilişki” miz bulunur.
Her çocuğun biricik olduğu inancından hareketle, birey olarak içindeki büyülü diyarı bulmasına rehberlik ederiz.